‘’HADİ GUZUM HAYATTA OYNAYIN ‘’
Geniş bir cadde……….,arabalar sadece 2 yönde gidebilir ,gidiş gelişler planlanmış ,kaldırımların genişlikleri planlanmış yada planlanamamış. Trafik lambaları, yaya kaldırımları ,kural koyan tabelalar, kavşaklar, refüjler, dükkanlar, kamusal alanlar, kamusal olmayanlar ,işyeri tabelaları, reklam tabelaları,ve …..reklamlar….reklamlar ….reklamlar…..
Dar bir sokak, etrafı uzun ve kör duvarlarla çevrili , upuzun bir koridor ,sanki bir labirent. Duvarlarda bir ahşap kapı, duvarın üstünden sarkan cumbalar ama asla senin onu görmen için değil ,onun seni görmesi için sarkmış. Aynı şekilde karşı duvardan sarkan cumbayla burun buruna .Duvarların arkasında başka bir dünya var , labirentin içindeyken göremezsiniz ama anlarsınız. Uzun duvarların arkasında ; ağaçlar ,kadınlar ,çocuk gülüşmeleri, bazen ağlamaları ,yemek kokuları, neşeli insanların gülüşmeleri, acılı insanların ağlamaları, kavga sesleri ve hayatlar …. hayatlar….hayatlar …
Geniş bir cadde……….,arabalar sadece 2 yönde gidebilir ,gidiş gelişler planlanmış ,kaldırımların genişlikleri planlanmış yada planlanamamış. Trafik lambaları, yaya kaldırımları ,kural koyan tabelalar, kavşaklar, refüjler, dükkanlar, kamusal alanlar, kamusal olmayanlar ,işyeri tabelaları, reklam tabelaları,ve …..reklamlar….reklamlar ….reklamlar…..
Dar bir sokak, etrafı uzun ve kör duvarlarla çevrili , upuzun bir koridor ,sanki bir labirent. Duvarlarda bir ahşap kapı, duvarın üstünden sarkan cumbalar ama asla senin onu görmen için değil ,onun seni görmesi için sarkmış. Aynı şekilde karşı duvardan sarkan cumbayla burun buruna .Duvarların arkasında başka bir dünya var , labirentin içindeyken göremezsiniz ama anlarsınız. Uzun duvarların arkasında ; ağaçlar ,kadınlar ,çocuk gülüşmeleri, bazen ağlamaları ,yemek kokuları, neşeli insanların gülüşmeleri, acılı insanların ağlamaları, kavga sesleri ve hayatlar …. hayatlar….hayatlar …
Birinci paragrafı anlamakta güçlük çekeceğinizi sanmıyorum. Her gün aynı otobüse binerken, aynı pastaneye uğrarken yada arabanızla aynı yolu kullanırken (bunların sonu genelde iş yeri ile biter) , her zaman gördükleriniz ,bizim hayat normallerimiz. Fakat ikinci paragrafı anlamak için Karaman’ın eski kerpiç evlerinin sokaklarından geçin ,ama elinizi çabuk tutun çünkü bu evler Karaman’ın otopark problemini çözebilmek için birer birer yıkılıyor. Korumaya alınanlar da var elbette ama çok azı .İtiraf edeyim aslında siz sağlı sollu uzun duvarlarla çevrili bir sokak bulsanız bile onun içinde pek bir anlam oturtamayacaksınız. Çünkü bende öyle oldu .Anlayabilmem için kitaplar okumam gerekti .Belki 1980 den önce bu sokaklarda yaşayanlar biraz daha durumun farkına varabilirler.
Kendimi hatırlayabildiğim en erken zamanlarda (4-5 yaş civarı) apartmanda yaşıyorduk. Hatta bir balkon arkadaşım vardı .Hiç konuşmuyorduk. O bana oyuncaklarını sergiliyor, bende ona. Geçenlerde benim arkadaşlığıma benzer bir arkadaşlık gördüm ve çok hoşuma gitti . Ama onlar işi ilerletip aşağıda oynamaya geçmişler. İşte bahsettiğim birbirine bakan cumbaları anlayabilmeniz için ,benimki gibi bir balkon arkadaşlığı yaşamış olmanız gerekiyor. Apartmanda yaşarken halamın evine misafirliğe gittiğimizde pencereler çok dikkatimi çekmişti. Bu duvarları kağıt kaplı kerpiç evde derin pencerelere bakarken yanından sarkan perde fonlarıyla bana hemen bir tiyatroyu andırdı. Yıllar sonra Mimar Turgut Cansever’in ‘Kubbeyi yere koymamak’ adlı kitabını okuduktan sonra çocukların farkındalığının muhteşem olduğunu anladım. O pencereler bir tiyatro sahnesiydi eskiler için. Pencerenin önüne oturup tiyatroyu izlemek gibi. Daha sonra biz o eve taşındık . Çocukluğum ve ilk gençliğim o evde geçti . O evde çocukken babaannemin ‘’ hadi guzum hayatta oynayın’’ sözü bize çok garip gelirdi. ’Hayat ne la , bahçe olmasın o ? ’’ Birbirimize bakıp gülerdik. 30 yaşlarımda anladım ki evet orası bahçe değil hayatmış. Neden hayatmış onu anlatmak istiyorum.
Eski ve virane olmalarına karşın ,bir çoğumuz bu evlerin estetiğine hayranızdır. Mimarlık mesleği olmayan insanların genel yakınışı şu dur ki ‘neden şimdiki evler bunlar kadar güzel değil’. Bir mimar olarak sizlere cevabım şudur ki ; Çünkü şu anki yaşadığımız hayatlar güzel değil. Eski türk evleri artık yok çünkü eski türkler yok. O evlerdeki yaşanan gündelik hayatlar artık yok .Hayat biçimimiz değiştiği için artık o evleri yapmak istesek bile yapamayız. Ha… sizde oturamazsınız zaten .
Eski türklerde gündelik yaşam pratiği bizden çok farlıydı. Sokaklar onlar için sadece bir geçiş güzergahıydı ve sadece çarşıdan evinize yani asıl hayatınıza bir geçiş koridoru. Dapdar sokaklarda hayat yok . Hayatlar sadece duvarların ardında .Bugün o duvarların etekleri havaya kalktı ve altında ticaret haneler var .Yollar planlanmış doğrusal bir şekilde uzanan geniş caddeler oldu .Caddelerin kenarlarında rant oluşturan ticarethaneler var artık. Hayatlar sokaklara indi evlerde ise hayat kalmadı. Eski türk evlerinde sokak hizasında pencere bulamazsınız , bunun sebebi evin asıl sahibi olan evin hanımının mutfağının zemin katta olmasıdır. Mahremiyetten dolayı hiç pencere yoktur. Cumhuriyet sonrası kerpiç evlerde bu dediğim kıstası bulamayabilirsiniz ama bu evlerin aslı bu şekildedir. Bugün yaptığımız müstakil evlerde dahi yüksek bahçe duvarı yapamayız. Çünkü yönetmeliklerle sınırlıdır en fazla 1 metre . Ama halk bu durumu çeşitli yollarla aşmak zorunda kalmıştır. Eski türk evlerinde sokakla ve komşuyla göz teması üst katlardaki cumbalar ile sağlanıyordu. Evin hanımı Karşı karşıya gelmiş bu cumbalardaki pencereler sayesinde sokakla ve komşusuyla bağlantı kurabiliyordu. İlk tanışma bu cumbalarla. Birbirlerini önce izleyerek, sonra pencereyi açıp sohbet ederek, daha sonra birbirlerini kendi hayatlarında ağırlayarak komşuluk geliştiriyorlardı. Şimdi biz komşularımızla asansörde karşılaşsak bile o bağı kuramıyoruz. Bu komşuluk ilişkilerinin mekânsal bağlamda ki etkisidir. Ama tek sebebi bu demiyorum tabi ki. Neo liberalizmin etkileri komşuluk ilişkilerinin bozulmasının büyük sebeplerinden birisidir ama konumuzun dışında kalıyor.
Eski türk evleri o zamanki türklerin hayat standardına göre inşa edildi. Bu estetiğin altında yatan çok organik sebepler vardı; ….kıble, güneş, mahremiyet, misafir, geniş aile, örf , o zaman ki yapı malzemesi (kerpiç ,ahşap ve taş gibi ) ve yapı tekniği. Bizim bugün bina tasarlarken dayandığımız kriterler ise ; Kazanç - (Arsa maliyeti + İnşaat maliyeti)= Kar
Biz tekrar bu güzel yapıları inşa edemeyiz ,etmemeliyiz de zaten. Betonarme yapıyla kerpiç evleri taklit etmek anlamsız. O eski yaşantılar gitti , neo liberalizmin esaretine düşmüş hayatlarla biz ancak üst üste ve yan yana dizilmiş para balyaları misali şehirler üretiriz, ne kadar kat çıkarsanız o kadar balya balya para kazanırsınız. Fakat yıllardır para kazanıyoruz ama bu para şehir hayatımızda refah getirmeyi geç , daha da kötüleştirdi. Bizim şehirlerimiz sanki batı dünyasının parasını düzensiz bir şekilde fırlatıp attığı atıl depoları gibi. Ranttan para üretip bu paraları ithalatla egemen ülkelerin çarkının işlemesine yardımcı olduk .Geri dönelim demiyorum, eski türk evlerini tekrar canlandıralım demiyorum…asla!. Yeni bir estetik üretelim diyorum .Bu estetik bina cephelerinde yaptığımız günü kurtarma süslemeleri olmuyor. Bu süslemeler kime göre ve neye göre güzel ? Yaptığımız bezemelerin hiçbir anlamı yok (para harcatmaktan başka..) ,itiraf edelim.
Ne zaman ki Karaman’ın coğrafi özelliklerinden ve halkın gerçek ihtiyaçlarından bir çıkarım yapıp bunu yaşam alanlarına çevirebilirsek ,o zaman bu saçma sapan bezemelerden kurtulmuş oluruz .O zaman bu şehrin bir kimliği olur ve yaptığımız yapılarda estetikten bahsedebiliriz . En temel soruyla başlamak lazım ; Biz kimiz? Ve Neye ihtiyacımız var ? Bu sorunun cevabını bulduğumuz zaman evlerimizin de estetik ve konfora kavuşacağını düşünüyorum ………
- 55